Ruhsal Yolculuk, Spiritüel yaşam

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Karma'nın 10 yasası


“Karma yasaları aslında cezalandırıcı değil, geliştirici bir yapıya sahiptirler”
Karma, Newton’un etki-tepki prensibine benzeyen, her hareketin etkisi ve sonucu olduğuna inanan bir öğretidir. Sanskritçe kökenli bu kelime, yapmak, bir fiilde bulunmak anlamına gelir. Bu yasa aslında cezalandırma değil, eğitimdir. Bir insan davranışlarının sonucundan kaçamayabilir, fakat sadece acı çekmek için ortam hazırlar ise Karma o kişiye acı getirecektir.

1. Büyük yasa
Neden-sonuç, etki-tepki yasasıdır.
-Eğer mutluluk, sevgi, barış ve arkadaşlık istiyorsak, o zaman bizzat kendimiz mutlu, sevgi dolu, barışçıl ve arkadaş canlısı olmalıyız.
-Ne ekersek, onu biçeriz.

2. Yaratılış yasası
-Hayat kendiliğinden meydana gelmez, bizim de dahil olmamız gerekir.
-Hem içimizde hem dışımızda, hepimiz evren ile biriz.
-Etrafımızı çevreleyen her şey, bize içimizde ne olduğu hakkında ipucu verir.
-Kendin ol ve etrafını, hayatında olmasını istediğin şeylerle çevrele.

3. Büyüme yasası
-Nereye gidersen git, orada da sen varsın.
-Ruhumuzu geliştirmek için çevremizdekileri ya da bulunduğumuz mekanları değil, kendimizi değiştirmeliyiz.
-Sahip olduğumuz tek şey hayatlarımızdır. Üzerinde kontrol sahibi olduğumuz tek şey de budur.
-Kalbimizde olanı değiştirirsek, hayatımız da buna uyum sağlayacaktır.
-Kalbimizde olanı değiştirirsek, hayatımız da buna uyum sağlayacaktır.

4. Sorumluluk yasası
-Ne zaman hayatımızda bir problem varsa, bizde de bir sorun var demektir.
-Bizi çevreleyen her şeyi yansıtırız, çevremizdeki her şey de bizi yansıtır.
-Hayatımızda olup bitenin sorumluluğunu almamız gerekir.

5. Bağlılık yasası
-Yaptığımız şey bize mantıksız gelse bile, evrende her şey birbirine bağlantılı olduğundan, o işin yapılması önemlidir.
-Her adım, bizi biraz daha ileri götürür.
-İşin tamamlanması için, birinin ilk görevi yapması gerekir.
-Bir işin ilk aşaması da son aşaması da aynı öneme sahiptir. Çünkü hepsi de işin tamamlanması için gereklidir.
-Geçmiş, şu an ve gelecek bağlantılıdır.


6. Odaklanma yasası
-Aynı anda iki şey hakkında düşünemezsiniz.
-Bu sebeple eğer odağımız olumlu ruhsal kazanımlarsa, bizim için öfke ve açgözlülük gibi düşük seviye duyguları hissetmek mümkün değildir.
-Ne olduğunu anlayabilmek için geçmişi deşmek ya da gelecek hakkında endişelenmek bizi anı yaşamaktan alıkoyar.

7. Şu an ve burada yasası
-Ne olduğunu anlamak için geçmişi deşmek ya da gelecek hakkında endişelenmek bizi anı yaşamaktan alıkoyar.
-Eski düşünceler, eski alışkanlıklar ve eski hayaller yenilerini edinmemize engel olabilir.

8. Değişim yasası
-Tarih, doğru yola girmek için değiştirilmesi gerekeni anlamadığımız sürece, kendini tekrar eder.

9. Sabır ve ödül yasası
-Bütün ödüller, öncesinde çaba gerektirir.
-Uzun süreli değeri olan bir ödül kazanmak için, sabırlı olmak ve ısrarla çalışmak gerekir.
-Gerçek mutluluk, yapmamız gereken işi yaptığımızda ve ödülün bize kendi zamanında geleceğine inandığımızda elde edilebilir.
10. Önem ve ilham yasası
-Her kişisel katkı, aslında bütüne yapılan bir katkıdır.
-İsteksizce yapılan işlerin bütüne faydası yoktur, hatta zarar bile verebilir.
-Sevgi ile yapılan şeyler hayata canlılık ve ilham kazandırır.


www.instagram.com/dusunenakil

8 Temmuz 2017 Cumartesi

Hayatınızda yaşadığınız hiç birşey tesadüf değil!


Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir. Hiçbir hissediş, düşünüş, bakış, algılayış, seziş de öyle. Hatta bunların tersi de tesadüf değil. Alışveriş yaptığımız market, yemek yediğimiz lokanta, su içtiğimiz çeşme, yürüdüğümüz kaldırım ve orada yanlarından birer yabancı olarak geçip gittiğimiz insanlar. Tesadüf gibi görünen karşılaşmalar, yolu sorduğumuz herhangi biri, hafifçe çarptığımız insan.

Bize gülümseyen küçük bir çocuk önümüzden aniden uçuveren kuş…Gün boyu yaşadığımız en basit olay bile herhangi bir zihinsel, fiziksel, ruhsal yada duygusal bir olayın tetikleyicisi olur. Küçük ya da büyük…

Bazen hiç hesapta olmayan durumların içine çekiliveririz. Hayal bile etmediğimiz olayları yaşarken buluruz kendimizi. Bir martı çığlığı,bir satıcı bağırışı, alır götürür bizi yıllarca ya da yollarca uzaklara… Hem öğretmen hem de öğrenciyizdir her ilişkinin içinde. Doğduğumuz aile, gittiğimiz okullar, sıra arkadaşımız, sevgilimiz , eşimiz, çocuğumuz vs.

Her ilişki, farklı bir yönümüzün aynasıdır. Ve bizler de onlar için birer aynayız.

Farkındalığımız yükseldikçe, durumları ve ilişkileri yaşarken, kendimizi ve yaşanılanları gözlemlemeye başlarız. Ve eğer yaşadıklarımıza yüksek idrakle bakabilmeyi başarırsak, o ilişki ya da durumu ne için yaşadığımızı kavrarız. Düğmelerimize en fazla basan insanlar, en iyi öğretmenlerimizdir. O ilişkide kurban olmadığımızı anlar, ilişkinin bize neyi öğretmeye çalıştığını kavrarsak, dersimizi alır ve yolumuza devam ederiz. Eğer bunu yapamazsak, o ilişkide ya da durum içinde tutsak olur, ya daha ağır durumlar yaşar ya da daha travmatik durumları (o dersi alıncaya, eksik yönümüzü tamamlayıncaya, kendimizi düzeltinceye kadar) tekrar takrar yaşamaya devam ederiz.



Bazen bazı insanların hayatına yalnızca katalizör olarak gireriz. Onların hayatlarında değiştirmesi gereken durumun düğmesine basar ve sessizce çekiliriz. Ve yüksek farkındalık içinde kalırsak, yaşanılan durumdan etkilenmeden, arkamıza bakmadan yolumuza devam ederiz.

Özet olarak, en büyük düşmanımız en iyi dostumuzdur aslında. Çünkü bizde en büyük değişime neden olur genellikle. Ve her karşılaşma kutsaldır. Karşımızdaki insanın tanrısallığını kabul edip o şekilde yaklaşırsak, nefreti, öfkeyi, suçluluk duygusunu, o insana karşı sorumlu olduğumuz ve o ilişkiye mahkum olduğumuz duygusunu ve kini söküp atarız varlığımızdan.

Yaşadığımız her durum, tanıştığımız her insan öğretmenimizdir. Ne kadar kısa sürede öğrenirsek öğrenmemiz gerekenleri, karmamızı çözüp, iç huzuruna,mutluluğa,ideal ilişkimize ve ruhsal bütünlüğe ulaşırız…


Kaynak: www.instagram.com/dusunenakil

mutlu bir İlişki nasil yasanir? (bölüm 2)



İlişkilerde mutlu olma yolları diye bir yazı paylaşmıstım, kıskanclık ve karşı tarafı özgür bırakma konusuna değinmiştik. Bugünkü yazımızın konusu ise “İlişkilerin Amacı”.
İlişkileri hayatımızın neresine oturttuğumuz, yani aslında temeli ne şekilde kurduğumuz çok ama çok önemli. Sağlam olmayan bir temel üzerine bir bina inşa ederseniz depremler olduğunda yıkım kaçınılmaz olur.
Neden ilişkiye gireriz ve hayatımıza birilerini alırız? Bu soruya verdiğiniz yanıt hem ilişkiden aldığınız keyfi, hem de ilişki bittikten sonraki ruh halinizi doğrudan etkiler. Bir düşünün. İlişki sizin için ne anlam ifade ediyor?

Sizi tamamlayacak elmanızın diğer yarısını bulmak mı? O zaman çok üzgünüm. Bir gün ilişkiniz bittiğinde yarım bir insan olarak hayatınıza devam etmek zorunda kalacaksınız. Ya da sürekli yarım kalmama korkusuyla ilişkinizde tavizler vereceksiniz ve ilişkiyi kendinize zehir edeceksiniz. Evet kaybetme korkusu yaşayacaksınız.
Bir ömür boyu birlikte olacağınız insanı bulmak mı? O zaman yine üzgünüm.  İlişkiniz bittiğinde tüm gelecek hayalleriniz de suya düşecek. Her biten ilişki sizin başarısızlık hanenize yazılacak. “Tüh bu ilişkide de başarısız oldum” diyecek ve kendinize olan güveninizi günden güne yitireceksiniz.
Size kendinizi daha mutlu, daha huzurlu, daha güçlü, daha değerli hissettirecek biriyle olmak mı? Bu kez de mutluluğunuzu, huzurunuzu, gücünüzü ve değerinizi ellerinizle başka bir insana teslim ediyorsunuz demektir. Tüm ilişki boyunca diken üstünde duracak ve bu hissettiğiniz duyguları kaybetmemek için türlü kıskançlıklara, kaprislere ve krizlere gireceksiniz. Bu da mı tanıdık geldi yoksa?
İlişkinizin amacı ne yarım halinizi tamamlamak, ne ömür boyu birlikte olacağınız kişiyi bulmak, ne de kendinizi daha değerli, huzurlu, güçlü ve mutlu hissetmek. Tüm bu yaklaşımlar birer ilişki tuzağı.
Evet “Sensiz bu dünya anlamsız bir boşluk" demek, “Senden asla vazgeçemem”, “Senin için kendimden bile vazgeçerim” demek, “Senin gibi birini asla bulamam” gibi cümleler kurmak kulağa çok romantik geliyor, ama bunlar ancak 3. sınıf aşk romanlarında olabilecek kadar tuzak cümleler.
Peki, o halde ilişkiler için amaç ne olmalı?
Aslında ilişkilerin amacı kendinizi deneyimlemek, geliştirmek ve bunu yaparken de keyif almaya bakmak. Hepsi bu ve bu kadar da basit. İşi karmaşık hale getirenler hep biziz.
Hayatın en büyük anlamı “ilerlemek” ve “gelişmek”. Gelişimin ve ilerlemenin durduğu her türlü yaşam anlamsızdır. 30 yıl boyunca aynı yerde sayarsanız intihara sürüklenirsiniz. Oysa her ilişki bizler için muhteşem bir deneyim ve gelişim kaynağı. İlişkilerden çok şeyler öğreniriz. Bazen üzülürüz, bazen öfkeleniriz, bazen ağlarız. Ama eğer ilişkiyi doğru okuyabilirsek, doğru mesajları çıkarabilirsek tüm bu deneyimden çok daha güçlenerek, tecrübe kazanarak ve gelişerek çıkarız.

Size kendimden bir örnek vereyim. Bundan birkaç yıl önce bir erkek arkadaşım vardı. İlk zamanlarda her şey harikaydı. Ancak bir süre sonra araya kaybetme korkusu, kıskançlık, anlaşmazlıklar ve tartışmalar girdi. Hayatımda gördüğüm en negatif insandı ve benim gibi pozitif bir insanı bile birkaç ay içinde negatife çekebilmişti, sağ olsun. Sürekli kavgalar ve tartışmalar vardı ilişkide. Bir taraftan karşılıklı kaybetme korkusu… Bir süre gülmeyi bile unutacak bir hale gelmişim ve bunun farkında bile değildim. Hayatımın en berbat dönemini geçiriyordum. Ne kadar başarısız bir ilişki değil mi? Aksine, belki de hayatımın en başarılı ilişkisiydi! İyi ki de hayatıma girmiş! Nasıl mı? Ben bu dibe batış sayesinde kişisel gelişime yöneldim. Elbette ilk yaptığım iş ondan ayrılmak oldu. Sanırım şaşırmadınız. Kişisel gelişime daha da derin bir seviyede daldım. Daha fazla okudum, daha fazla araştırdım, kendimi yeniden keşfettim, kendimi yeniden yarattım. Kendime çok çok daha pozitif ve mutlu bir dünya kurdum. Bunları yaptıkça kişisel gelişimimle çok daha fazla ilgilendim. Çevreme de katkı sağlayabildiğimi fark ettim. Şu an bu satırları eski erkek arkadaşım sayesinde okuyorsunuz. O olmasaydı belki de asla kişisel gelişime bu seviyede ilgi duymayacaktım. Asla bu alanda uzmanlaşmayacaktım ve sizlerle de bu yazıyı paylaşmayacaktım.
Diğer yandan ilişkilerde neyi yanlış yaptığımızı bol bol sorgulama imkânı buldum. ilişki hayatımı çok daha güzel hale getirecek yaklaşımları keşfettim.
Şimdi tekrar soruyorum. Bu ilişki sizce başarısız mıydı? Hayır, hayatımın belki de en başarılı ilişkisiydi. Hayatıma en çok şeyi katan, beni bugünkü bana en çok yaklaştıran ilişkiydi. Geriye dönüp baktığım zaman diyorum ki, iyi ki onu tanımışım.
İlişkinizin başarısı ne süresiyle, ne de sizi ne kadar “tamamladığıyla” ilgilidir. İlişkiler sizin onlardan sağlayabildiğiniz gelişim kadar başarılıdır.
İlişkilere birer deneyim ve gelişim aracı olarak bakarsanız her şey çok daha kolaylaşır. Yeter ki ilişkilerinizden doğru mesajları çıkarın ve kendinize “Ben bu ilişkiden neler öğrenebilirim?” diye sorun. Emin olun, mutlaka öğrenecek bir şeyler bulacaksınız.  Mutlaka gelişecek noktalar yaratacaksınız.
Peki, şu ana kadar yaşadığınız ilişkiler size ne kattı? Şu anki ya da bir sonraki ilişkinizin size ne katmasını istiyorsunuz? Tüm bunlardan neler öğrenebilirsiniz?

Bundan sonra ilişkilerinizin amacı ne olsun istiyorsunuz? Ömür boyu sürecek birlikteliği arayarak her seferinde kendinizi başarısız saymak mı? Yoksa biten her ilişkinin ardından kendinizi harika şekilde başarılı hissetmek mi?

İnsanlara istediğinizi yaptırma tekniği


İnsan ilişkilerinde neredeyse gönderdiğimiz WhatsApp mesajları kadar, karşı tarafa Bilinçaltı Mesajları da gönderiyoruz. İnsan ilişkilerinde söylediğiniz her bir söz, yaptığınız her bir eylem karşı tarafın bilinçaltındada hissediliyor. Yani karşı tarafı sevmiyorsunuz diyelim, ama seviyormuş gibi rol yapıyorsunuz, karşı tarafın bilinçaltı sizin onu sevmediğinizi hisseder. Yani bağınız, iletişiminiz olan kişiyle, bilinçaltıyla yani zihninizle siz farkında olsanızda olmasanızda düşünce alışverişi yapılır. Bunun sonucunda da insanlar size olan davranışlarını şekillendiriyorlar. 
İster sevgili ilişkileri olsun, ister dostluklarınız, ister iş dünyası… Hiç fark etmez. İnsanlara istediğinizi yaptırmanın ve istemediğinizi yaptırmamanın bir sırrı var. Elbette hiçbir yöntem karşı tarafın özgür iradesini ele geçirmenizi ve kararlarını tamamen yönetmenizi sağlamaz, ancak sizlerle paylaşacağım yöntemle hayatınızda epey farklılık yaratabilir, ilişkilerinizde çok daha başarılı olabilirsiniz.
Bu dünyada hepimizi harekete geçiren 2 temel faktör vardır:
Acıdan kaçma dürtüsü
Hazza yaklaşma dürtüsü
Aşağı yukarı tüm davranışlarımız bu iki dürtü ile şekillenir. Acı hissedeceğimiz, sıkıntı duyacağımız, rahatsız olacağımız bir durumdan, bir insandan kaçma eğiliminde oluruz. Öte yandan haz duyacağımız, keyif alacağımız, mutlu olacağımız durumlara, insanlara, eylemlere yönelme eğiliminde oluruz. Çoğu kez farkında bile olmadan, kararlarımızı buna göre alırız.
Bir süredir görüşemediğiniz sevgilinizi içinizden geldi ve aradınız. Size “Yaa sen nerelerdesin? Hiç benimle ilgilenmiyorsun! Çok kızıyorum, üzüyorsun beni!” diye telefonu açıp trip atarsa ne hissedersiniz?
Sanırım bu konuşmadan pek de mutlu olmazsınız. Yani sevgilinizle telefonda konuşma deneyimi size acı verir. Dolayısıyla o deneyimi bir kez daha yaşamak istemezsiniz. Bu nedenle bir süre sonra elinizin telefona gitmediğini görürsünüz. Sonrasında o ilişki biter, gider zaten.
O halde size başka bir soru
Bir süredir görüşemediğiniz sevgilinizi içinizden geldi ve aradınız. O da size son derece iyi ve keyifli hissettirecek bir şekilde telefonu açtı, sizle gayet keyifli bir şekilde sohbet etti. Hatta telefonu kapatırken enerjinizin yükseldiğini ve daha mutlu olduğunuzu fark ettiniz. Böyle bir durumda ne hissederdiniz?
Bu konuşma deneyimi size keyif verirdi. Dolayısıyla o deneyimi bir kez daha yaşamak isterdiniz. Bu nedenle o kişiyle daha sıkı iletişim içinde olmak isterdiniz, ilişkiniz daha da derinleşirdi.
Oldukça basit, öyle değil mi?
Karşınızdaki kişi, sizin istediğiniz şeyi yaptığı zaman onu hemen ödüllendirin. Takdir edin. Mutlu olsun. Yaptığı şeyden dolayı mutlu olduğunu bilsin. Bilinçaltında sizin istediğiniz eylemi, farkında bile olmadan mutlulukla bağdaştıracaktır.

Karşınızdaki kişi sizin istemediğiniz bir şeyi yaptığı zaman, kavga çıkarmadan, bir şekilde o deneyimden mutsuz olmasını sağlayın. Yaptığı şeyden ötürü kendisini kötü hissetmesini sağlayın. Bilinçaltında sizin yapmasını istemediğiniz o eylemi, farkında olmadan mutsuzlukla bağdaştıracaktır.
Eğer her türlü ilişkinizde daha başarılı olmak istiyorsanız unutmayın:
Kullandığımız her bir kelime, ağzımızdan çıkan her bir söz, yaptığımız her bir hareketin bilinçaltımız için bir karşılığı bulunuyor.
Bundan sonra her adımınızda şu soruyu hatırlayın:
Bu yaptığım şey karşı tarafa keyif mi hissettirecek, yoksa acı mı?

İsteklerinizin gerçekleştiği mutlu günler ve ilişkiler sizinle olsun.

1 Temmuz 2017 Cumartesi

Aşk nedir?






Aşk nedir? Tabi ki bu olgu sözcüklerle ifade edilemez, yaşayarak deneyimlenir. Ama az çok size bilgi vermeye çalışacağım. Öncelikle aşk, başka birine duyduğunuz istek değildir. Başkasına duyduğunuz isteğe tutku ya da heyecan diye adlandırıyoruz. 
Aşk, hepimizin içinde bulunan yüksek benliğinizle iletişime geçtiğinizde, zaten sahip olduğunuzu fark ettiğiniz bir  özelliğin adıdır. Hepinizin içinde bir öz var ve o öz zaten aşk dolu; saf ve koşulsuz sevgi dolu. Tek yapmamız gereken şey unutulmuş bu hazineyi ortaya çıkarmak, farkındalığa bürünmek. Peki farkındalığınızı nasıl kazanacaksınız? Tabi ki zihninizle; 
Çünkü yüksek benliğiniz ile temasınızı engelleyen tek şey zihninizdir.
Zihniniz hiç durmadan çalışıyor ve sürekli bir şeyler düşünüyorsunuz. Aynı yerde, hiçbir şey yapmadan durduğunuzda can sıkıntısından boğulacak gibi oluyorsunuz değil mi? Sürekli kendinizle kalmaktan kaçıyorsunuz, Yapacak bir şeyler arıyorsunuz. Böylelikle can sıkıntınızı gidermeye çalışıyorsunuz.
Bu durumdaysanız, yani sürekli kendinizden kaçar haldeyseniz özünüzle nasıl temas edebilirsiniz ki? Ama özünüzle temas ettiğiniz zaman da, bu muazzam hazineyle karşılaştığınızda, ondan nasıl kaçabilirsiniz ki? Herkesin özünde muhteşem bir hazine gizli. Bu hazine de koşulsuz sevgi ve aşk hazinesi. Bu hazineye ancak benliği ile temas edebilenler ulaşabiliyor. Mevlana’nın, Şems-i Tebrizi’nin, Buddha’nın, Osho’nun ulaştığı ve sürekli konu ettikleri hazine işte bu hazine. Aydınlanma olarak tabir edilen şey de aslında tam olarak bu hazinenin farkına varma halinden başka bir şey değil. Yani hazine hep orada, ama biz orada değiliz. Yani İsa’nın da dediği gibi: “Cennet içinizde, ama siz orada değilsiniz.” Bu öyle birşey ki bir sevgi hazinesi düşünün ki, içinizde…
Hiç bir insanın size veremeyeceği kadar büyük bir sevgi var
Hiç kimsenin sevgisine ihtiyaç bırakmayacak kadar yoğun bir sevgi var
Hiçbir dış etkenin size veremeyeceği kadar büyük bir keyif var. Öyle ki saatlerce olduğunuz yerde hiçbir şey yapmadan dursanız bile asla canınız sıkılmıyor ve inanılmaz keyif alıyorsunuz.
İçsel hazinenizi ortaya çıkardığınız anlarda artık seviyor olmayacaksınız, sevginin ta kendisi olacaksınız. Yani ne yaparsanız yapın, nereye giderseniz gidin aşkın kokusunu da beraberinizde taşıyacaksınız. Çünkü aşk dediğimiz şey aslında birine karşı hissedilen bir duygu değil, o duyguya heyecan ya da tutku diyoruz. Aşk dediğimiz şey, aslında bizim bir özelliğimiz. Tıpkı ten kokumuz gibi… Tenimiz güzel kokuyorsa, her yerde güzel kokacaktır. Nerede ve kimle olduğumuzun hiçbir önemi yok. Tenimizin güzel kokmasının karşıdakiyle hiçbir ilgisi yok. Aşk da böyledir. Aşkın karşıdakiyle hiçbir ilgisi yoktur. Aşk tamamen size özgü bir özelliktir. Aşk sizin içsel hazinenizin yaydığı kokunun adıdır. Işığınız hem sizi hem çevrenizi aydınlatacak. 



Yüksek benliğinizle bağlantıya nasıl gireceksiniz,  istemeniz yeterli, sadece niyet edin, niyet etmek yolun yarısıdır. Sabırlı çalışarak bunu başarabilirsiniz, ipin ucundan tuttuğunuzda arkası gelecektir. Emin olun evren bunun için karşınıza fırsatlar çıkaracaktır yeterki isteyin, niyet edin. 
Sonrasında aşk acısı olgusunun, beklentilerin, mutsuzluğun nasıl hayatınızdan çekip gideceğini göreceksiniz. 


                      Güç sizsiniz....


Mutlu bir ilişki nasıl yaşanır?



Mutlu bir ilişki yaşamak istiyorsanız,yapmanız gereken başlıca şey kıskançlığı bırakıp, beklentiye girmemeniz. Karşı tarafın sürekli ne yapıp yapmadığıyla ilgileniyorsanız, Herşeyi boşverip sizinle ilgilenmesini istiyorsanız, kiminle görüştüğüne karışıp sürekli hesap soruyorsanız, hem karşı tarafın özgürlüğünü çalmış oluyorsunuz, hemde ilişkinizin kalitesini düşürüyorsunuz, bunlarda ilişkide bitişe, ya da istenmeyen sorunlara yol açıyor. Aynı şekilde sizde karşı tarafı kaybetmekten korkup, sırf karşıda ki kişiyi mutlu etmek için istemediğiniz şeyler yapıyorsanız, arkadaşlıklarınızdan vazgeçip, yaşam amacınızdan uzaklaşıyorsanız, aynı şekilde kendi özgürlüğünüzü kısıtlamış oluyorsunuz. Eğer ilişkide kişiler birbirlerinin özgür alanlarına müdahale ederse, o ilişki bitmeye mahkumdur, tam olarak bitmese bile psikolojik olarak bireyleri yıpratır ve buda mutsuz giden bir ilişkiye yol açar.
İnsanların karşı tarafı kıskanma sebebi, özgüven eksikliği ve kaybetme korkusundan kaynaklanır. Dilerseniz meditasyon yaparak özgüveninizi geri kazanabilir, kaybetme korkusundan arınabilirsiniz. Kıskançlık içimizde sevgisizlikten kaynaklanan bir olgudur, çok sevdiğim için kıskanıyorum diyenler vardır mutlaka, ama gerçek sevgi ve sağlıklı olan davranış bu değildir. Siz sadece sevgisizlikten kaynaklanan davranışı sevgi adı altından gizlemeye çalışıyorsunuzdur. Kıskançlık ve sevgi gece ve gündüz kadar birbirine zıttır. Sizin için ilişkide normal olan kişinin sizi odak noktası yapması, sürekli sizinle ilgilenmesi kendinden önce size önem vermesi olduğunu düşünürsünüz, ama gerçek sevgi üzerine kurulmuş bir ilişki değildir bu. Özetleyecek olursak mutlu bir ilişki karşı taraftan sevgi dilenme değildir,içinizde ki sevgiyi karşılıklı birbirinizle paylaşmaktır. Unutmayın sizin karşı tarafın sevgisine ihtiyacınız yok, sevgi olgusu sizde zaten mevcut. Sadece biraz farkındalık, farkındalıktan sonra devamı gelecektir emin olun. 
Kıskançlığın yapısını inceleyecek olursak, kıskanma sebebi içinizde ki ego olgusundan kaynaklanır, örneğin karşı tarafın sizinle vakit geçirmeyip başka birşeye zaman ayırması egonuzu incitir ve kıyaslama yaparsınız. Ve bu durum size ne kadar değersiz olduğunuzu hatırlatır, yalnızlık tek başına bırakılmışlık hissi verir. Sonrasında sizde hesap sormaya, negatif tepkiler vermeye, kıskanç davranışlar sergilemeye başlarsınız. Karşı tarafta bu sebeplerden dolayı sizden uzaklaşır, ki doğru olan tepki budur. Kişilerin özgürlüklerini kısıtlamak sadece mutsuzluk getirir.
Kıskançlık, ego, beklenti içinizdeki sevgisizlikten kaynaklanır, eğer içinizde sevgi yoksa karşı tarafa nasıl sevgi verebilirsiniz? Önce içinizde ki sevgiyi bulun, o sevgiye, ışığa ulaştığınızda beklentiye girmezsiniz, çünkü içinizde ki sevgi hem sizi hemde çevrenizi aydınlatacaktır. Onun için bütün kişisel gelişim uzmanları, önce kendinizden başlamanızı önerirler. Siz hayata sevgiyle yaklaşırsanız, hayatta size sevgiyle yaklaşır ve karşınıza sizi anlayan mutlu olabiliceğiniz insanlar çıkarır. 
Bence daha fazla beklemeyin hemen şu anda yeni bir başlangıç yapın.
Kıskançlıkları bırakıp, önce kendinizle sevgili olma zamanı.
Diğer insan sizi sevse de sevmese de, kendi içinizde kendi sevginizi hissetme zamanı.

Yani şimdi “özgürlük” zamanı. Kendinizi özgür bırakın. Hem kendiniz için, hem de sevgiliniz için…
Şimdi  “aşk” zamanı. Hem sizin için hem de ruhunuz için…





24 Haziran 2017 Cumartesi

Bayram Gelenekleri







Bayram Gelenekleri

Anadolu’da toplumsal hareketliliğin doruğa çıktığı günlerdir bayramlar. Barışmalar, yardımlaşmalar, çocuk sesleri, ikramlar, eş dost ziyaretleri, oyunlar, eğlenceler bayramları ayrı kılar diğer günlerden. Bayramlarda yoğun iş hayatına biraz ara verilerek çocuklara, eşe dosta, aileye, komşulara ayrılır zamanlar. Yüzyılların geleneklerini günümüze taşır bayramlar. Kimi adetler yok olmaya yüz tutmuşsa da “ Nerede o eski bayramlar!” nidalarında yankılanmaya devam etmektedir. Gelin bayramların nasıl yaşanıp yaşatıldığına birlikte şöyle bir göz atalım.



Bayram hazırlıkları haftalar öncesinden başlar. Bayram alışverişi ile başlar bayram heyecanı. Çocuklar kendileri için alınan kıyafetleri özenle saklar. İkramlar için şekerleler, ikramlık baklava, tatlı malzemeleri alınır. Kurban bayramında ise bu zamanlarda kurbanlık alma heyecanı vardır. Kimileri ortaklaşa büyükbaş, kimisi bireysel olarak küçükbaş hayvan alır. Bu günler ekonominin zirveye çıktığı günlerdir aynı zamanda. Bayramın yaklaştığı günlerde bayram temizliği heyecanı başlar. Ev temizliği yapılır. Kimisi evini boyar. Çamaşırlar yıkanır. Böylece ev misafirleri ağırlamak için bayramlığını giymiş olur.

Bayram öncesi aynı zamanda yoksulların yüzünün güldüğü günlerdir. Bu dönemlerde ekonomik sıkıntı yüzünden bayramda kara kara ne yapacağını düşünen insanlar fitre ve sadakalar ile bayramı güler yüzle geçirirler.

Adağı olan kişiler adaklarını arefe günü keserler. Kesilen adak eve çağrılan misafirlere ikram edilir ya da dağıtılır. Bazı yörelerde arefe günü çocuklara şeker, kuruyemiş veya çörek dağıtılır. Bu geleneğin devam ettiği yerlerde çocuk koşturmaları bayramın habercisidir.

Bayram günü sabah erkenden kalkılır, evin erkekleri bayram namazına gider. Evde kalanlar ise bayram günü heyecanıyla kahvaltı hazırlar. Bazı yörelerde sabahın ilk ışıklarıyla mezar ziyaretleri yapılır dualar okunur.

Bayram namazının bitmesi bayramın başladığı anlamına gelir. İlk olarak cami avlusunda sıralanan erkekler bayramlaşır. Bayramlaşmadan sonra kimisi evinin kimisi mezarlığın yolunu tutar. Camiden çıkan kişilerin eve gelişiyle evde de bayramlaşmalar başlar. “ bayramın mübarek olsun, senin de mübarek olsun, çok bayramlar göresin, bayramın kutlu olsun.” sözleri yankıları ardı ardına.

Bayram günü ev halkı kahvaltı yaptıktan sonra bayram ziyaretlerine başlar. Ailenin büyükleri ziyaret edilir önce. Bu nedenle aile büyükleri bayram günü evlerinden ayrılmazlar. Farklı yerlerde yaşayan aile bireyleri aile büyüğünün evinde bir araya gelirler genellikle.

Bayram gününü en coşkulu yaşayan çocuklardır. Ev ev dolaşıp torbalarını şekerle ceplerini harçlıkla dolduran çocuklar şehri çocuk cıvıltısına boğarlar bayramlarda.

Kurban bayramında bayramın ilk saatleri biraz farklı yaşanır. Haftalar öncesinden alınan kurbanlıklar kesime götürülür. Kesilen kurbanın ev için ayrılan kısmından alınan et ile kavurma veya mangal yapılır ve birlikte yenir. Kurbanın üçte biri yoksullara dağıtılır ve yoksulların da bayram yapması sağlanır. İsterseniz biraz da yöresel geleneklerden bazılarına göz atalım.

Bayram Çıkarma Geleneği: Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yaşatılan bu geleneğe göre çevre köylerden şehre gelen misafirler bayram namazından sonra gruplar halinde şehirdeki evlere dağılır. Öğle kadınların yaptığı yemekler cami avlusuna getirilir ve hep birlikte yenir. Kurulan salıncaklar ve tahtırevallilerde çocuklar hoşça vakit geçirir. Sonra misafirler köylerine döner.

Ebebiş Geleneği: Ankara Kızılcahamam'da yaşanan bu gelenekte ise çocuklar grup oluşturur. Gruba bir lider seçilir. Liderin belirlediği evlere bayramlaşmaya gidilir ve "Ebebiş, ebebiş, vermeyen çürük diş" tekelemesi söylenerek şeker ve kuruyemiş toplanır. Toplanan bu şeker ve kuruyemişlere de ebebiş denir.

Bayram Konatı: Bartın'da konat adı verilen sinilere konulan yemekler bayram günü öğle namazında camiye götürülür. Misafirlerle birlikte yemekler yendikten sonra sohbet edilir. Daha sonra konat yapılan diğer köylere gidilir ve böylece tüm köyler bayramlaşmış olur.

Bayram Yeri: Kocaeli'nin Kandıra ilçesinde bayram günü belirlenen meydanda insanlar toplanır. Burada bayramlaşma ve türlü türlü eğlenceler yapılır, oyunlar oynanır, şarkılar söylenir, ve sohbetler yapılır. Böylece insanlar sosyalleşmiş olurlar. Bayram yeri aynı zamanda gençlerin birbirini tanıyıp ileriye dönük kararlar aldığı yerdir.

Helesa: Bir efsaneden ortaya çıktığı sanılan helesa geleneğinde gençler ramazanın on beşinden sonra fener ve mumlarla süsledikleri kayıklarıyla kıyıya çıkıp evlerden görülecek bir yerde helesa manileri söyleyerek bahşiş toplarlar. Tam bir şenlik havasında geçen bu gelenek Sinop'ta tüm canlılığıyla sürmektedir.

Çocuk Sevindirme: Elazığ'da arefe günü hazırlanan şeker ve çörekler mezarlık ziyaretlerinde mezarların başına bırakılır. Büyükler mezardan ayrıldıktan sonra çocuklar bu şekerleri alır. Böylece ölülerin ruhlarının sevindirirldiğine inanılır.

Kızlar Bayramı: Alaplı'da bayramın son günü ve ertesi günü kutlanır kızlar bayramı. Köylerden Alaplı'ya gelen kızlar ve erkekler hükümet caddesinde toplanır ve görücüye çıkarlar. gençler evleneceği kişiyi seçerken akrabalar hasret giderir. İnsanlar yöresel kıyafetlerini giyer ve maniler söylerler. http://nasilkolay.com/bayram-gelenekleri